ad

se

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Vecihi Hürkuş ve İlk Uçağımız Hürkuş'un Gerçek Hikayesi


Bütün mesele "Hürkuş" olabilmekte...

HÜRKUŞ’un Hikayesi
Hürkuş’un sevdası
Vecihi Feham 1896’da İstanbul’da doğdu.
Tophane sanat okulunu bitirdi.
1912 de Balkan Harbine katıldı, harbin sonunda Beykoz Serviburun esir kampı kumandanı oldu.
1914 yılında İstanbul-Kahire seferinde Fethi, Nuri ve Sadık Beylerin şehit olmalarından çok etkilenerek teyyareci olmaya karar verdi.

“Yeşilyurt Tayyare Makinist Mektebi’ni Küçük Zabit olarak bitirip Makinist olarak Bağdat cephesine gönderildim, orada uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a döndüm. Bu kaza beklenildiği gibi kolumu kanadımı kırmadı, tam tersine kanatlanmak istedim ve pilot olmaya karar verdim. Bu karar beni tam 50 yıl göklere bağladı.”*

1916’da pilot olarak ilk uçuşunu gerçekleştirdi ve aynı yıl pilot diplomasını aldı.
1917 yılında Kafkas cephesine 7. Tayyare Bölüğü’ne atandı ve uçak düşüren ilk pilot oldu. Bir hava savaşında yaralanarak düşünce Ruslar’a teslim olmadan önce uçağını teslim etmemek için yaktı. Nargin adasındaki bir yıllık esaretinin ardından Azeri Türkleri’nin yardımıyla adadan yüzerek kaçtı.
1920’de Kuvva-i Hava-İyeci arkadaşlarıyla birlikte “sivil tayyareci” olarak kurtuluş savaşına katıldı.
1922’de kurtuluş savaşında son uçuşu gerçekleştiren Hürkuş, 3 takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazandı.

“Savaş sonrası İzmir Seydiköy’de yeni tayyarecileri eğitmeye başladım. Savaşta çekilen yoklukları gidermek amacıyla havacılığı millileştirme düşüncelerim de bu dönemde başladı”*


Hürkuş’un kanatlanışıKurtuluş savaşında değişik marka, modelde uçakla uçan ve gerektiğinde bunları tamir ederek test uçuşları yapan Hürkuş’un zihninde ve kalbinde, özellikle kurtuluş savaşında bizzat tanık olduğu malzeme sıkıntısı neden kendi uçağımızın olmadığı sorusunu uyandırmıştır.
Bu soruların cevabını ise icatçı ve girişimci ruhuyla 1924 yılında ilk Türk uçağını yaparak verecektir.
Ve bu tarihten itibaren Vecihi Hürkuş’un kahramanlıklarla dolu pilotluk hikâyesinin yanına dik yokuşlar ve engellerle dolu “girişimcilik” hikâyesi eklenir. Vecihi kararlıdır. Dik yokuşları ve engelleri “kanatlarıyla” aşacaktır.
1923’te Hava Kuvvetleri Müfettişi Albay Muzaffer Bey’in tamir ederek uçurduğu uçaklardan birine “Vecihi” adını vermesiyle cesaretlenir ve uçak yapma projesini sunarak yapımı için onay alır.

“ilk uçağım Vecihi K6 uçağımın tasarımı ve yapımına Halkapınar Tayyare Atölyesi’nde başladım. Tasarım kriterlerim;
1- Tayyarenin nakil ve monte işlemini en az zamanda, en az el işi ile mümkün kılmak,
2- Keşif tayyaresi olmasına rağmen hızını 200 kilometrenin üstüne çıkarmak ve tırmanma kabiliyetini kaybetmemek,
3- Savunma silahlarının kolaylıkla kullanılabilmesi için görüş vasfını yükseltmek ve manevra kabiliyeti temin etmek.
(yazı ile VECİHİ K6 1- ekonomik 2- 200 km hız 3-tırmanma kabiliyeti 4-yüksek görüş ve manevra kabiliyeti)
Bu kriterler dünya havacılığına adeta bir meydan okumaydı”*

14 ayda tamamlanan Vecihi K6 uçağı 1924 yılında uçuş sertifikası almaya hazır hale gelmiş ancak yeterli teknik personel bulunamadığı için işlem gecikmiştir. Sonunda teknik ekibin başkanı “Vecihi biz sana bu lisansı veremeyiz uçağına güveniyorsan atla, uç ve bizi de kurtar” sözü üzerine Vecihi ilk tecrübe uçuşunu 28 ocak 1925 tarihinde 15 dakika havada kalarak yapar ve emniyetli bir şekilde yere iner. Bu tecrübe uçuşunun o zamanki standartlara uygunluğunu ve yapılan işin büyüklüğünü Vecihi Hürkuş’ un şu sözleri anlatır:

“Şimdi boşlukta uçuyorum, berrak semada... Kendi elimle, kendi kafamla yaptığım kanatlar üzerindeydim. Süratim 180 kilometrelere yükselirken tayyarem tok ve hırçın tırmanışına devam ediyordu. Bu sürat bizdeki mevcut tayyarelerin hiç birinde yok. Kumanda hassasiyeti çok iyi, süreli yapabildiğim manevralar tayyaremin itaatinin tam olduğunu doğruluyordu. Uzun zaman kullanılmış bir tayyarede uçuyor gibiydim. 15 dakikadan sonra normal bir uçağın hassasiyetiyle indim ve kendimi etrafımı kuşatan arkadaşlarımın omuzlarında buldum.”*

Hürkuş’un savaşları
İzin almadan uçtuğu için cezalandırılınca, istifa ederek hava kuvvetlerinden ayrılıp Ankara'ya gider ve kurulmakta olan Türk Tayyare Cemiyeti'ne (T.T.C.) katılır.
Gazi Mustafa Kemal'in "İstikbal göklerdedir..." sözüyle havacı bir kuşak yetiştirmek için kurulan Türk Tayyare Cemiyeti, halkın bağışları ile yaşayan bir kuruluş olacaktı. Bunun için bir okul açmak, milli bir hava sanayi kurmak amacındaydı. Hürkuş, yaptığı uçağını geri alıp, T.T.C.'nin bağış toplama faaliyetlerinde kullanarak halka havacılık sevgisini aşılamak istiyordu ama uçağını geri almayı başaramadı.
Bu arada Hürkuş, Avrupa havacılığını incelemek için bir heyetle ikinci kez Avrupa'ya gider.
Potez 25 tipindeki rekor tayyaresiyle akrobasi uçuşundan sonra fabrika tarafından Atlantik Okyanus geçiş uçuşu yapması için teklif yapılır, fakat Fransız Aero Kulübü'nün baskısı ile teklif geri çekilir.
Türkiye'ye dönüşte 19 Ekim 1925'de Tayyare Cemiyeti Yönetim Kurulu istifa etmiş, cemiyetin tasarı ve projeleri suya düşmüştür. Elindeki tayyare, vasıta ve elemanları hava kuvvetlerine verilerek havacılıkla ilgisi kesilmeye çalışılır.
Milli Savunma Bakanlığı, Kayseri'de Tayyare Onarım ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) adında bir fabrika kurmak için anlaşır. Hürkuş, TOMTAŞ'ın teklifini kabul ederek Almanya'ya gider. Hürkuş, Almanya'da Junkers A.20 tayyarelerinde bazı noksanlıklar bulur, onların düzeltilmesi ile Junkers A.35'lerin yapımını da üstlenir.
18 Temmuz 1926'da telgrafla memlekete çağrılır, Junkers A.35'in satın alınması için tecrübe uçuşu istenir. Junkers bu uçuşun özellikle Hürkuş tarafından yapılmasını, uçağının zamanın en modern ve yüksek ateş kudretinde iki kişilik av tayyaresi, savaşta her tarafa ateş saçabilme gücü olduğunun kanıtlanması için Fransızların gözde uçağı Nieuport Delage ile savaşını ister. 1 Ağustos 1926 da temsili savaş yapılır, savaşı Junkers A.35 ile Hürkuş kazanır.
Hürkuş yurda döndükten sonra, TOMTAŞ emrinde biri 14 kişilik 3 motorlu Junkers G.24, diğeri altı kişilik tek motorlu Junkers F.13 yolcu tayyareleriyle Ankara - Kayseri arasında ulaşım uçuşları yapar.
Tarih 1927'dir… Hürkuş'un bu uçuşlarının, yurdumuzda ilk hava yolları uçuşları olduğu düşünülebilir
16 Eylül 1926 tarihinde Türkiye'de ilk paraşüt gösterisi Ankara'da yapılır. Vecihi Hürkuş'un kullandığı Junkers F - 13 uçağından Alman paraşütçü Heinke'nin 700 m irtifadan yaptığı 178. atlayışını Ankaralılar Gazi Mustafa Kemal ile birlikte izlerler.
Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan TOMTAŞ’ın 1928 yılında iflas etmesi üzerine Hürkuş, Türk Hava Kurumu'ndaki eski görev yeri olan Teknik Şubeye döner.
1930 yılı Sanayi Kongresi Ankara'da toplanmış, Halkevi'nde de Yerli Mallar Sergisi açılmıştır. Hürkuş burada yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile üstten kanatlı kapalı kabinli Vecihi K-XI tipi uçak modelinin minyatürünü sergiler ve büyük ilgi görür. Kurumda boş durmaz, yeni uçak model ve tiplerini tasarlamaya devam eder.
1930 yılı yıllık iznini iki ay ücretsiz olarak uzatıp Kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, üç ay içinde ilk Türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı Vecihi XIV uçağını inşa eder. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930'da Kadıköy Fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yaparak uçağı ile birlikte Ankara'ya döner ve Ankara üzerinde bir gösteri yapar. Başbakan İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından uçağı incelenerek tebrik edilir ve uçabilirlik sertifikası verilmesi için İktisat Bakanlığı'na müracaat ederek müsaade istenir.
14 Ekim 1930'da, "Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir" cevabı üzerine uçak Ankara’da sökülür, Demiryolu vagonları ile Haydarpaşa’ya, Sirkeci’den de Prag’a gönderilir.
Hürkuş 23 Nisan 1931'de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde "Yaşasın Türk Tayyareciliği" yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini alır.
Bu arada Türk Hava Kurumu yeni bir turne planlar. Ankara'dan başlayan uçuş Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy'de tamamlanır. Uçuş büyük bir başarıyla tamamlanmıştır. Kurum şubeleri bağışlarla zenginleşmiştir ama 3 Kasım 1931 tarihli telgrafla büyük yardımcısı makinisti Hamit'in işine son verilir. Hürkuş'a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağı uçuştan men edilir. Bundan sonraki uçuşların Milli Savunma Bakanlığı tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum Hürkuş'un kurumdan tekrar ayrılmasına neden olur.
Gezileri sırasında gençlikte oluşturduğu uçma sevgisi ile bir havacılık okulu açmayı düşünür. 21 Nisan 1932'de İlk Türk Sivil Havacılık Okulu'nu kurar. İkisi kız olmak üzere 12 öğrenci kaydolur.
27 Eylül 1932'de eğitim ve öğretime başlanır. Okulun gayesi Türk gençliğini havacılığa alıştırmak, tayyareci kuşaklar yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti hava ordusunun yedek gücü olmaktır.
1933’te, ruhu idealist dimağı realist büyük Türk girişimcisi Nuri Demirağ, bir tayyare yapımı için Hürkuş’a 5.000 TL verir ve adı "Nuri Bey" olan “Vecihi XVI” kapalı kabin uçağı Türk havacılık tarihindeki yerini alır.
Aynı yıl tek satıhlı “Vecihi XV” uçağı da inşa edilir ve 30 Ağustos 1933'de iki Vecihi XIV, iki tane Vecihi XV ve Nuri Bey Vecihi XVI uçakları ile öğrencileri, İstanbul göklerinde gösteri uçuşu yapar. Okulda, bir de “Vecihi SK-X” adlı, uçak motoru ile çalışan deniz botu yapılmıştır.
Öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan, Muammer Öniz, Osman Kandemir, ilk kadın tayyarecimiz Bedriye Gökmen ve kızı (yeğeni) Eribe yalnız uçmayı başarmışlardır. Vecihi Sivil Tayyare Okulu parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş olmasından kapanmıştır.

“1935 yılı başlarında Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca, çağrılı olarak Rusya'ya gider. Orada sivil havacılığın durumunu görür ve dönüşünde Atatürk'e anlatır. Atatürk, gezdiği her yerde kendisini havadan saygıyla izleyen, gazetelerdeki yazılardan izlediği Hürkuş hakkında da Fuat Bey'den bilgi ister. Aldığı cevaplar karşısında Büyük Atamız: "Ya, öyle mi? O halde Türk Kuşu namı ile yeni bir çalışma yolu açın ve Vecihi'den faydalanın!" emrini verir.”*


Hürkuş Ankara'ya çağrılarak başöğretmen sıfatıyla amatör gençleri çalıştırmaya başlar.
Türk Hava Kurumu, 1937 sonbaharında mühendislik eğitimi için Hürkuş'u Almanya'ya gönderir. Vecihi Hürkuş, Weimar Mühendislik Mektebi’ne ihtisas sınıfından başlatılmış, bir buçuk yıl sonra da mezun olmuştur.

“27 Şubat 1939'da Tayyare Makine Mühendisliği diplomamı aldım. Ancak kendi ülkemin yetkililerinin "iki yılda mühendis olunmaz" gerekçesiyle vermediği “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini” Danıştay kararı ile kabul ettirebildim.”*

Ne yazık ki tam bu sırada Türk Hava Kurumu'nda da yönetim değişmiş, vazifeleri başkalarına verilmişti. O günkü koşullarda teknik imkânın olmadığı Van'a tayin edilir. Bunun üzerine istifa ederek yine kurumdan ayrılır.

Hürkuş’un yalnızlığı
1942 Yılında “Vecihi Havada” kitabını yayınlar. Havacılıktan uzun bir ayrılıktan sonra 1947'de Kanatlılar Birliği'ni kurar ve aynı adı taşıyan dergiyi 12 sayı çıkarır ancak büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği fazla yaşayamaz.
1951'de beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere "Türk Kanadı" adı ile bir şirket kurar ancak ortaklarıyla çıkan anlaşmazlıklar üzerine Hürkuş, haklarından vazgeçerek şirketten ayrılır.
6 Ağustos 1954'de “40. Hizmet Yılı”nı kutlamak için Yeşilköy Uluslararası Havaalanı'nın salonunda "Türk Havacılar Bayramı" adıyla bir jübile yapılır.
29 Kasım 1954'de Hürkuş Hava Yolları'nı kurar. Türk Hava Yolları'nın seferden kaldırdığı uçaklardan sekiz tayyare Ziraat Bankası'ndan kredi ile satın alınmıştır. Bir takım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak, izin vermediklerinde gazete taşıyarak çalışmak ister, ama kazalar, kaçırılmalar, sabotajlar sonunda Hürkuş Hava Yolları'nın uçakları uçuştan men edilir. Buna rağmen elinde kalan son uçağını (TC-ERK) da Maden Tetkik Arama Enstitüsü'nün emrinde kullanarak Güney Doğu Anadolu'da toryum, uranyum ve fosfat arayarak zor doğa koşullarında çalışır.
Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuş, insanların aya ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde hayata gözlerini yumarken, kendi aklı ve elleriyle yaptığı ama ufukları göremeyen hoyrat eller tarafından kanatları kırılan tayyarlerinin ağır borçları nedeniyle vatana hizmet tertibinden şahsına bağlanan maaşı bile haciz altındaydı.

“HÜRKUŞ” olmak
Gezdiği yabancı ülkelerde havacılığa nasıl başladıklarını, nasıl atölyeler yaptıklarını çok iyi biliyordu. Her şeyden önce milli inanç ve teşvik bu yoldaki başarının tek çaresiydi. O da muvaffak olmak için buna muhtaçtı.
Elimizden alınamayacak tek özgürlük tavrımızı seçme özgürlüğüdür…
Vecihi Hürkuş, bundan 88 yıl önce ülkesini kanatlandırarak soyadını hak etti…
Onun özgürlüğü Milli bağımsızlığa giden tek yolun milli üretimden geçtiğine olan inancına ömrünü vakfetmekti.
Çünkü başkalarının kanatlarıyla uçmaya çalışanlar Hürkuş olamazlar…

*Bu bölümler Vecihi Hürkuş’un anılarından alıntıdır.

Kaynak:ostimgazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder