ad

se

21 Nisan 2012 Cumartesi

Osmanlı Devleti'nde Toprak Sistemi


Osmanlı Devleti'nde topraklar 3 başlıkta incelenebilir.

1. Mülk Arazi
Osmanlı devletinde halkın elinde bulunan tamamen halka ait topraklardı. Bu tür topraklar ikiye ayrılırdı.
a) Öşür Topraklar
Fetih sırasında Müslüman­lara ait olan veya ele geçirildiğinde Müslümanlara verilmiş olan topraklardır. Bu topraklar sahiplerinin mülkü olup, istedikleri gibi tasarruf edebilirlerdi. Bu mal sahipleri öldükleri zaman öldüklerinde toprakla­rı varislerine kalabiliyordu. Devlet bu toprak sahip­lerinden toprak üretim vergisi olan öşür (onda bir oranında alınan vergi) alırdı.Öşriyye

b) Haraci Topraklar
Fetih sırasında Müslüman olmayan yerli halkın ellerinde "mülk" olarak bırakı­lan topraklardır. Bu şekildeki topraklarda öşrü top­raklar gibi sahipleri tarafından şahsi tasarrufa açık­tı. Miras bırakabilirdi. Yalnız bu topraklardan alınan vergi biraz farklıydı. Haraciye
Haraci topraklardan iki türlü vergi alınırdı:
Harac-ı Mukaseme: Toprağın verimine göre alman üretim vergisidir.
Harac-ı Muvazzaf: Arazinin yüzölçümüne göre alman vergidir.
2. Vakıf Arazileri
Gelirleri cami, medrese, hastane, imarethane, han ve hamam gibi topluma hizmet veren kuruluşların masrafları için ayrılmış arazilerdir. Vakıf arazilerinin alınıp satılması kesinlikle yasak olup vergiden muaf tutulmuşlardır. Vakıf topraklar üzerinde çalışan halk, arazisi hangi vakfa ayrılmışsa öşür vergisini o vak­fın yöneticisine veriyordu.



3. Mîrî Araziler
Osmanlı Devleti döneminde oldukça ilgi çekici bir sistemle işletilmiştir. Dirlik sistemi denilen bu usul şöyle doğmuştur: 
İslâmiyet'in doğuşundan beri fethedilen arazinin rekâbesi (mülkiyeti) Devlet Hazinesine “Beytülmâle” kalıyordu. Hükümet bu arazinin sadece kullanılmasını fertlere bırakabiliyordu.
Osmanlı Hükümeti, toprakların fertler aracılığıyla işletilmesini “dirlik sistemi” ile hâlletmiştir.
Bu şekilde teşekkül eden dirlikler 3 kısımdı: 
Dirlik Sistemi
Dirlik toprakların devlete ait olup, miras bırakılamamasının en önemli nedeni: Toprak sahibi ayrıcalıklı bir sınıfın oluşumunu engellemektir.
1. Hâs: Senelik hasılatı, 100.000 akçeden fazla olan dirlik. Padişaha mensup büyük zevatla vezirlere ve beylerbeylerine ait olurdu. Her hâs sahibi, her 5000 akçe için bir cebeli, yani savaşa hazır mücehhez (teçhizatlı) asker çıkarmakla mükellefti. 
2. Zeâmet: Hasılatı, 20.000’den 100.000 akçeye kadar olan dirlik. Her 5000 akçe için bir cebeli çıkarmakla mükellefti. Kadı,subaşı gibi ikinci dereceden memurlara verilirdi.
3. Timar: Hasılatı, 3000 akçeden 20.000 akçeye kadar olan dirlik. İlk 3000 akçe müstesna, her 3000 akçe için bir cebeli yetiştirmekle mükellefti. Savaşlarda başarı gösteren asker ve devlet memurlarına verilirdi.
Tımar toprakları üç kısma ayrılmıştır:
1. Mustahfaz tımarı : Camii imam ve Hatiplerine verilirdi.
2. Eşkinci tımarı : Savaşta yararlılık gösteren­lere verilirdi.
3. Hizmet Tımarı : Sarayda çalışanlara verilirdi.
Miri Arazi Toprak Çeşitleri
Havas-ı Hümayun : Bu toprakların geliri devlet hazinesine giderdi. Bu toprakların bir kısmı doğrudan padişaha ait olup geliri ise Hazineye gi­derdi.
Paşmaklık : Padişahların kızlarına, anneleri­ne ve ailelerine ayrılan topraklardır.
Malikane : Devlet adamlarına hizmetleri se­bebiyle mülk olarak verilen topraklardır. Bu toprak­ların mülkiyeti şahıslara aitti. Ancak tasarruf yetkisi devletin olup, istediği kimseye verirdi.
Yurtluk : Sınır boylarını bekleyen asker ailelerine verilirdi. Fetih sırasında bazı komutanların hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklar­dı. Yurtluk herhangi bir yerin gelirinin hayatta oldu­ğu sürece bir kimseye verilmesidir.
Ocaklık : Bu hakka sahip olanlar, öldüklerin­de miras hakkı söz konusu olan topraklar idi. Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılmıştır.
Mukataa : Gelirleri doğrudan hazineye ayrılan topraklardı.İltizam uygulanan topraklardır.Sadece arazi değil maden,iskele,geçit,pazarlar da dahildir.
Metruk:Terkedilmiş arazilerdir. Otlak,yaylak,kışlak ,mera gibi amaçlarla halkın ortak kullandığı arazilerdir.
Mevat:Ölü arazilerdir.Çöl,bataklık,çıplak dağlar ve verimsiz topraklardır.
Yurtluk: Tersane mensuplarının, yahut bir kalenin muhafızlarının veya bir kasaba veya şehir memurlarının açıklarını karşılamak için verilen dirliklerdi. Sahibinin, iki veya daha çok bölgenin öşrünü tahsil yetkisi vardı. 
Ocaklık: Asıl itibariyle yurtluktan farklı olmayıp, ocaklık sahibi, öşür vergisi yanında gümrük gibi bazı resim ve vergilerin de toplanmasına yetkiliydi. 
Gerek yurtluk ve gerekse ocaklık verilmesi, hudutları muhafaza ve bilhassa âni savaşta, ordu gelinceye kadar mücadele veya asıl ordu yetişince, ona iltihak ederek onunla beraber nihaî zafere kadar harbe iştirakten ibaretti.
Dirlik Sisteminin Amaçları
  • Devlet gelirlerini arttırma
  • Devlet görevlilerinin masraflarını karşılama
  • Üretimde sürekliliği ve verimliliği sağlama
  • Her an savaşa hazır masrafsız orduya sahip olma
  • Ülkenin, Tımar bulunan bölgelerinde devlet otoritesini kolayca sağlama
  • Vergilerin toplanmasını kolaylaştırma
  • Halkın ezilmesini önleme
  • Ülkeyi bayındır hale getirme
  • Ekonomik ve sosyal hayatı düzenleme
Dirlik sahiplerinin yetkileri
Dirlik teşkilâtında hak sahiplerine “sâhib-i ard” yani toprak sahibi denirdi. Bunlar, o dirliğe dahil olanlardan biri arazisini satacak olursa, bu satışta tapu memuru vazifesini görürdü. Sâhib-i ard, öşrü kendisine tahsis edilen toprakları, reâyânın (bu toprakları ekip biçen halkın) vazifesini yapmadığı zaman hükümdara vekâleten onun elinden alıp, başka birisine verebilirdi. 
Dirliklerin çöküşü ve Kaldırılması
Devlete büyük faydaları olan Dirlik Teşkilâtı, Üçüncü Mehmed devrinden itibaren zayıflamaya başladı.
Bunun sebebi:
Savaşların uzaması.
Tımarların belli kimselerin elinde toplanması
Tımarların iltizama verilmesi
Tımarların rüşvet ve iltimasla satılması gibi nedenlerden dolayı bozulmuş
Dirlik sahiplerine normal (asker) yetiştirme külfeti dışında başka mükellefiyetler yüklenmesi olmuştur. Bu çok önemli müessesenin ıslahı yoluna gidilmişse de bir türlü düzeltilemedi. Nihayet II. Mahmut döneminde 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile bütün dirlikler kaldırıldı. Bu fermanla, memur maaşlarının hazineden verileceği ilân olundu ve mevcut dirliklerin sâhib-i arzlarını mağdur etmemek için, dirliklerin hasılatı, kayd-ı hayat şartıyla, onlar lehine gelir olarak maaş şeklinde bağlandı. 
Daha sonra 1858 (H. 1274) tarihli “Arazi Kanunu” çıkarılmıştır.
Bu kanundan önce, Hicrî 892 senesinde hazırlanmış olan “Hüdâvendigâr Livâsı Kanunnâmesi”, Hicrî 922 tarihli “Biga Livâsı Kanunu”, Hicrî 935’te hazırlanmış olan “Aydın Livâsı Kanunu” ve Hicrî 935 senesinde yürürlüğe konulan “Kütahya Livâsı Kanunu” vardı. 
1858 tarihli Arazi Kanunnamesi hazırlanırken, 1849 tarihli Ahkâm-ı Mer’iyyeden oldukça istifade edilmiştir. 1858 tarihli Arazi Kanunnâmesi, Osmanlı Devleti dönemindeki beş sınıf toprak rejimini aynen almıştır. Bunlar; mülk topraklar, mîrî topraklar, vakıf topraklar, metruk (terkedilmiş) topraklar ve mevat(ölü) topraklardır. 
1858 Arazi Kanunnâmesi’nin yanında daha sonra birçok kanun çıkarılmıştır. Bu kanunlar doğrudan doğruya toprak kanunu sayılmamakla beraber, toprak konusuna ilişkin bazı hükümler ihtiva ediyorlardı.
İltizam Sistemi
 XVI. yüzyılda bazı eyaletlerin ver­gilerinin açık artırma yoluyla bedeli peşin olarak mültezim adı verilen kişilere bırakılmasına iltizam denir.
XVI. yüzyılda sınırların genişlemesi sonucu devletin giderleri arttı, uzak bölgelerdeki toprakların vergilerinin toplanması zorlaştı. Böylece uzak eyaletlerde tımar sistemi yerine iltizam sistemi uygulandı. Ayrıca Tımar sistemi içine yerleştirilemeyen faaliyetlerin gerektirdiği parayı sağlayabilmek için de iltizam usulü uygulanıyordu.  
Bu sistem ilk defa Kanuni zamanında, Sadrazam Rüstem Paşa tarafından uygulandı. Devlet, uzak bölgelerin vergi gelirlerini açık artırmayla nakit olarak satmış, eyaletlerdeki askerler ve yöneticilerin maaşlarını ödemiştir. Mültezim, tımar sahibi gibi vergiye konu olan faaliyeti yapan zümreleri ve bölgeyi yöneten kişiydi. Dirlik sahibinin hakları mültezime de tanınmıştı. Merkezi idarenin zayıflamasıyla, eyaletlerde asker yetiştirilmemiş ve halktan faz­la vergi alınarak reaya zor duruma düşürülmüştür.

19 Nisan 2012 Perşembe

Green IT Regülasyonları

Henüz şirketlerin gündeminde ilk sıralarda yer almayan Green IT, Avrupa Birliği için en önemli konulardan biri. Öyle ki, AB Komisyonu, sunucu üreticilerinden daha yeşil ürünler istiyor.
Green IT, sektörde yükselişte olan trendlerden biri. Fakat bir noktadan sonra yatırım gerekliliği doğurması, şirketlerin bu konuya verdiği değeri azaltıyor. Çünkü bu konu, işin ekonomik boyutundan çok sosyal sorumluluk boyutuyla ön plana çıkıyor. Yani en azından şimdiye kadar böyleydi. Son yıllarda özellikle küresel ısınmanın dünya çapında sıcak bir başlık haline gelmesiyle birlikte, sadece şirketler değil, evlerinde yaşayan insanlar için de tasarruf bir zorunluluk halini aldı. Çünkü yapılacak küçük değişikliklerle bile ülke çapında oldukça önemli geri dönüşler alınabiliyor. Fakat hükümetlerin bu konudaki asıl adımları sanayi üzerine oluyor. Çünkü mega fabrikalar, muazzam çalışma tesisleri, enerji tüketimi ve kirlilik gibi konularda ön saflarda yer alıyor. Bunu şöyle örnekleyebiliriz; Dünya çapında tüm fosil yakıtlı araçlar karbon emisyonunun %15′ine sebep oluyor. Çin gibi ülkelerde sanayinin payı ise %50′lere kadar varıyor. Dolayısıyla hükümetler için çalışmaya bu noktadan başlamak hiç de mantıksız değil.
Bacasız Sanayi Aslında Bacasız Değil IT sektörü, son dönemde çok hızlı bir büyüme içerisinde. Bu büyüme daha büyük sunucular, daha fazla veri merkezi ve daha fazla enerji gibi uzayan bir ihtiyaçlar listesine sahip. Bilgi toplumları için IT’nin önemi büyük olduğuna göre, bu sektör “Green IT” konusunda da öncülük edebilir. “Bacasız sanayi” olarak anılsa da bilgi teknolojilerinin enerji kullanımı her geçen gün artıyor. Yeni aslında bu sanayi bacasız değil, sadece baca çok uzaklarda olduğu için göze çarpmıyor. Birçok şirket, henüz Green IT’ye geçiş yapmayı ekonomik anlamda değerli bulmuyor. Artan enerji fiyatları bu durumu da değiştirmek üzere fakat Avrupa Birliği, bu konuda sorumluluğu şirketlere bırakmak yerine kurallar koymaya karar vermiş durumda. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan yeni kurallara göre şirketler, enerji verimliliği açısından mercek altına alınacak. “Ecodesign” adı verilen bir yönerge ile özellikle üreticilerden daha verimli cihazlar talep eden kurallar, önemli yaptırımlara da sahip. Gerektiği takdirde kurallara uymayan ürünlerin satışı Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanabilecek. Bunun için bir öncelik listesi hazırlayan AB, sunucu üreticilerini de bu listeye almış. Çünkü elde edilen verilere göre bu cihazların oldukça büyük bir tasarruf potansiyeli var. Bunun yanında depolama ve kullanıma bağlı enerji tüketimi de öncelikler arasında yer alıyor. Bu bağlamda üreticilerle bir araya gelmeye başlayan AB ve üreticiler, Ecodesign konusundaki isteklerini iletiyor ve sektörün konuya bakış açısını değerlendiriyor. Avrupa Komisyonu’na göre yeni kuralların uygulanmasıyla birlikte 2030′da sadece sunuculardan 1157 TWh enerji tasarrufu elde edilebilecek. Ayrıca komisyon, belli regülasyonlara tabi tutulmanın, şirketlerin Green IT çalışmalarında daha da başarılı olmasını sağlayacağı görüşünde. Komponent üreticileri ise bu konuya olumlu bakıyor. AB’nin kararını değerlendiren Intel, sektör olarak halihazırda böyle çalışmalar yaptıklarını belirtiyor ve Ecodesign kurallarının uygulanmasını destekliyor. Fakat bazı üreticiler, Ecodesign kurallarında sık sık değişiklik yapılması gerektiğini, çünkü sektörün çok hızlı değiştiğini belirtiyor. Ecodesign konusunda AB, önümüzdeki 2-3 yıl içinde yasaları yürürlüğe koymayı planlıyor. Bulut Bilişimin Önemi AB’nin bir başka hamlesi ise bulut teknolojisini ön plana çıkartmak olacak. Bu konuyla ilgili Microsoft, Google, Facebook ve Amazon gibi büyük firmalarla görüşen komisyon, Green IT konusunda sektöre liderlik etmelerini talep ediyor. Bulut bilişimin daha etkili bir kapasite kullanımı sunduğuna dikkat çeken Avrupa Komisyonu, bu teknolojinin kullanımını yaygınlaştırmak istiyor. Sektöre liderlik etmesi istenen Google ve Microsoft gibi şirketlerden beklenen ise yazılım desteği. Daha basit ve yaygın kullanımayönelik yazılımlar talep eden komisyon, bu konuda Ar-Ge çalışmaları yapılması gerektiğini düşünüyor. Microsoft bu konuya olumlu yaklaşıyor ve bulut yazılımlarına verdiği önemi vurguluyor. Firma, ilk başlarda bulut konusunda sessiz kalmasıyla eleştirilse de, şimdilerde Office 365 ve Azure gibi ürünler dikkat çekiyor. Google tarafı ise farklı projeleriyle ön plana çıkıyor. Finlandiya’da özel bir soğutma sistemine sahip yeni bir bina inşa eden şirket, öncü fikirleri uygulamaktan çekinmiyor. Google’ın kendi projelerinden elde ettiği rakamlara göre Green IT için harcanan 19.000 avro, enerji tasarrufu ile yılda 50.000 avro geri dönüş sağlıyor. Ancak Google’ın Avrupa Komisyonu’nun isteklerine nasıl yanıt vereceği henüz belirsiz.

İncelemenin Devamı için Tıklayın

5 Nisan 2012 Perşembe

Çalışmaktan ölüyoruz


Erzurum Aşkale'de gölette donarak ölen işçiler, son birkaç yılda yaşanan iş kazalarını bir kez daha gündeme taşıdı. İşte maden göçüklerinden, çadır yangınlarına, ve baraj facialarına, yaşanan trajediler ve "insan hayatının değeri bu mu" sorusunun yanıtı.

Resmi büyütmek için tıklayın  
Sadece Mart ayında 59 kişi, Nisan ayının ilk günlerinde ise 13 işçi ekmek parası için hayatını kaybetti. Erzurum Aşkale'de gölde donarak ölenler en sonuncuları. Ama, bu istatistikler, aslında çok daha ürkütücü bir tabloyu örtemeyecek kadar küçük.

Balıkesir'de maden faciası: 13 ölü

2010 yılının Şubat ayında Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde özel bir şirketin maden ocağında grizu patlaması oldu. Günlerce madene ulaşılamadı. 13 işçi hayatını kaybetti. Şirketin lisansı sadece altı aylığına feshedildi.

Zonguldak'ta maden faciası 30 madenci "güzel öldüğü" ile kaldı

Yine 2010 yılının Mayıs ayında, bu kez Zonguldak'taki Karadon madenindeki grizu patlamasında 30 madenci hayatını kaybetti. Başbakan erdoğan'ın, "Bu işin kaderinde var" demesi ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in "Güzel öldüler" sözleri kaldı akıllarda.

                                               Resmi büyütmek için tıklayın


Elbistan'da maden göçüğü: 9 işçiden haber yok 

2011 Şubatında, Kahramanmaraş'da Elbistan Termik Santralı için kömür çıkaran Çöllolar Maden Sahasının 10 kilometrelik bölümde  iki kere ard arda göçük faciası yaşandı. 9 işçiden haftalarca haber alınamadı. Madeni işleten şirket, 2011 Ağustos ayında "İş yokluğundan" 228 işçiyi  işten çıkardı ve olay yerine işçilerin hatırasına bir anıt dikmeyi önerdi.

Adana'da Baraj kapağı patladı: 5 işçi öldü, 5 işçi hala kayıp

2012'nin başında Türkiye soğuk hava ve karla mücadele ederken, Göksu nehri üzerindeki barajın kapaklarından biri patladı. Kozan ilçesindeki akıl almaz iş kazasına müdahale etmeye çalışan 5 işçi olay yerinde öldü. Sulara kapılan 5 işçinin cesedi hala bulunamadı.

İstanbul'da AVM inşaatında 11 işçi çadırda yanarak öldü

Mart ayında kötü haber bu kez residance ve alışveriş merkezi inşaatlarının kışa rağmen hız kesmediği İstanbul'dan geldi. Aralarında Van'daki depremden sonra çalışmak için İstanbul'a gelenlerin de bulunduğu 11 işçi, buz gibi geceyi geçirdiği bir çadırda çıkan yangında hayatını kaybetti. İş yeri bir süre için mühürlendi ve hükümet iş güvenliği yasası için iki sene sonra düğmeye bastı.

Eskişehir'de Maden Göçüğü: 4 işçi öldü

Nisan ayına özelleşen maden ocaklarındaki ölümlerle girdik. Eskişehir'in Mihalıççık ilçesindeki madende, 2 Nisan pazartesi günü meydana gelen göçükte 4 işçi hayatını kaybetti.

Erzurum'da gölette Ölüm: 5 TEDAŞ işçisi yalvararak öldüler

Ve en sonuncusu... Erzurum Aşkale'de, HES baraj gölünün ortasında kalan elektrik direğini tamir etmek için deniz bisikletiyle göle açılan 5 TEDAŞ işçisi, bisiklet alabora olunca suya düştü ve işçiler, kameraların gözü önünde saatlerce buzlara tutunarak yardım bekledi. Helikopter kalkmadı, yardım bir türlü ulaştırılmadı. 5 kişi dondurucu soğukta, buzların arasında, yardım için bağırarak can verdi. 

Yorum: 1 Mayıs'a yaklaştıkça her geçen gün işçilerimiz kötü çalışma koşullarında, gözünü para hırsı bürümüş işverenlerin ihmalleri yüzünden canlarını ya da sağlığını kaybediyor.İnsan hayatınının önemi kaç yıl geçse de kavranamadı.
Tuzla'da onlarca çalışanımız hayatını kaybetti ve iş güvenliği uzmanları bile bilmiyor neden öldüğünü .İş güvenliği çoğu yerde sırf yapılmış göstermek için yapılırsa, basit bir sunum işçilere izletilerek, işçilerimize gerekli uyarılar yapıldı denerek,işin içinden sıyrılınırsa daha çok bu tür olaylar olur.Çok ciddi yaptırımlar ve cezaların gelmesi lazım,bundan önce işçinin işini kaybetme korkusu yüzünden bu tür tehlikeli durumlara razı olmasının engellenmesi lazım.İşveren her türlü dediğini kovarım kozunu kullanarak yaptırabiliyor.
Daha caydırıcı kanunlar çıksa da denetleme ve bu tür olaylarla gündeme gelen işverenin canı yanmadıkça kısır döngü gibi bu olaylar devam eder durur.
Bir sürü mühendisimiz iş arıyor iş sağlığı ve güvenliği uzmanı sayısı arttırılıp denetimleri gölge müşteri gibi, anlık baskın gibi uygulamalarla şirketleri denetlerse bu tür olaylar inanın çok azalır. 
Maliyet minimizasyonu insan hayatını da minimize ediyorsa biz de olduğu gibi o elde edilen para olmaz olsun. Bu paradan mutlu olanlar da görebiliyorsa hayrını görsünler....
Bu arada bu işi hakkıyla yapan şirketlerimiz de var. Benim dikkatimi çeken büyük bir şirketin birinde işçilerin güvenlik ekipmanlarını sıcakta giyilmiyor,kalın,rahat çalışamıyorum diyerek giymemesi,konulan uyarı tabelalarını bilmesine rağmen uymaması,sigara izmaritlerini olmadık yerlere atması,aslında durum trafik kurallarındakinden farksız ihmal ölümlere yol açabiliyor.Her iki tarafında bir an önce bilinçlenmesi gerekiyor.

Eren Ünal
Endüstri Mühendisi

4 Nisan 2012 Çarşamba

İnsan Vücudu Hakkında 16 Olağanüstü Gerçek


İnsanlar kendi vücutlarını tepeden tırnağa bildiklerini söylerler. Fakat bu haberi okuduktan sonra vücudunuz hakkında o kadar da çok bilginiz olmadığını göreceksiniz. Howstuffworks  adlı internet sitesinde yer alan habere göre vücudunuz hakkında sizi şaşırtacak 16 olağanüstü gerçek:





1. Dil izi: Eğer kimliğinizi saklamak isterseniz dilinizi çıkarmayın. Parmak izine benzer şekilde herkes tek ve benzersiz bir dil izine sahip.

2. Döküntü: Evde tüy dökme derdinden şikayetçi olan sadece evcil hayvanınız değil. İnsanlar her saat yaklaşık 600 bin deri partikülü döküyor. Bu her yıl yaklaşık 680 gram tutuyor bu nedenle ortalama bir insan 70 yaşına kadar yaklaşık 48 kg deri dökmüş oluyor.

3. Kemik sayısı: Yetişkinlerde bir bebekten daha az kemik bulunuyor. Doğduğumuzda 350 kemiğe sahip oluyoruz ancak gelişim süreci boyunca kemikler eriyip birbiriyle kaynaşıyor ve yetişkin olduğumuzda sadece 206 kemiğimiz kalıyor.

4. Yeni mide: Mide mukozasının dış tabakası ömrü çok kısa olduğu için 3-4 günde yenilendiğini biliyor muydunuz? Eğer yenilenmeseydi midenizdeki yiyecekleri hazmetmek için kullanılan güçlü asitler aynı zamanda midene de zarar verecektir.

5. Koku hatırlama: Burnumuz köpekler kadar hassas değil ancak 50 bin farklı kokuyu hatırlayabilir.

6. Uzun bağırsaklar: İnce bağırsağın uzunluğu yetişkin bir insanın boyunun yaklaşık 4 katı uzunluğundadır. Eğer geriye doğru katlanmasaydı 5-6 metrelik uzunluğu karın boşluğuna sığmazdı.

7. Bakteri: Bu cilt için gereklidir. İnsan vücudunda cildin her santimetre karesinde yaklaşık 32 milyon bakteri yaşıyor. Bunların büyük bir çoğunluğu zararsız.

8. Vücut kokusunun kaynağı: Koltuk altı gibi kokan ayakların kaynağı terdir. İnsanlar ayaklarından da terler. Bir çift ayak 500 bin ter bezine sahiptir ve günde yarım litre ter oluşturabiliyor.

9. Hapşırma hızı: Hapşırık havada saatte 161 km hızla gidebiliyor. Bu nedenle hapşırınca burnunuz ve ağzınızı mutlaka bir mendille kapatmalısınız.

10. Kan aralığı: Eritrosit olarak bilinen kan hücreleri bikonkav (iki yanı çukur) diskler şeklindedir. Kan uzun bir yolda seyahat eder. İnsan vücudunda yaklaşık 96 bin 560 km kan damarı bulunuyor. Çok çalışkan olan kalp her gün damarların içine 7 bin 571 litre kan pompalıyor.

11. Tükürük miktarı: Tükürüğünüzün içinde yüzmek istemeyebilirsiniz fakat biriktirseydiniz bunu yapabilirdiniz. Çünkü bir ömür boyunca insan 25 bin litre tükürük üretiyor. Bu miktar 2 yüzme havuzunu doldurmaya yeter.

12. Horlama sesi: 60′lı yaşlarda erkeklerin yüzde 60′ı ve kadınların yüzde 40′ı horluyor. Horlama ortalama 60 desibelken horlama seviyesi bazı kişilerde 80 desibelin üzerine çıkabiliyor. 80 desibel seviyesindeki ses havalı matkabın çıkardığı ses kadar yüksektir. 85 desibelin üzerindeki sesler insan kulağına zarar verdiği saptanmıştır.


13. Saç rengi ve sayısı: Sarışınlar daha eğlenceli olabilir ya da olmayabilir ancak sarışınlar kesinlikle daha fazla saça sahipler. Saç rengi saçımızın ne kadar sık olduğunu belirlememize yardımcı oluyor. Buna göre sarışınlar en üst sırada yer alıyor. Bir insanda ortalama 100 bin saç kılı bulunurken sarışınlarda bu sayı ortalama 146 bin. Siyah saçlı insanlar yaklaşık 110 bin saç kılına sahip kahverengi saçlı insanlarda ise 100 bin saç kılı bulunuyor. Kızıl saçlı insanların ise saç kılı daha az yaklaşık 86 bin kadar.

14. Tırnak gelişimi: Eğer el tırnaklarınızı ayak tırnaklarınızdan daha sık kesiyorsanız bu doğaldır. El tırnaklarımız daha çok kullanıldığı için daha hızlı uzuyorlar. Elimizin tırnakları 05 – 06 mm hızla uzar. Yani kesilmezlerse yılda 25 – 30 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır. En hızlı uzayan tırnak orta parmağın tırnağıdır.

15. Baş ağırlığı: Bebekler doğduklarında başlarını tutamazlar. İnsan başı doğduğunda vücudumuzun toplam uzunluğunun dörtte biri kadardır. Fakat yetişkin olduğumuzda bu oran toplam uzunluğumuzun 8′de birine ulaşır.

16. Uyku ihtiyacı: Eğer iyi bir gece uykusu için öldüğünüzü söylerseniz tam anlamıyla bunu kastediyorsunus. Haftalarca bir şey yemezseniz ölmezsiniz fakat 11 günden sonra uykusuzluğa dayanamazsınız sonsuza kadar uyup kalırsınız.

3 Nisan 2012 Salı

Dikkat raflarda böcek var!


Dünyanın en büyük kahve şirketlerinden Starbucks’ın bazı ürünlerinde ‘cochineal’ adlı böcekten elde edilen ‘karmin’ isimli renklendirici kullanılması tepkiye yol açarken market raflarının aynı madde katılmış gıda ürünleriyle dolu olduğu ortaya çıktı. Bisküviden şekerlemelere kadar çok sayıda üründe kullanılan bu maddenin şimdilik bilinen tek zararı alerjik reaksiyonlara yol açması.
Gıda sektöründe böceklerden elde edilen renklendirici ve tatlandırıcı kullanılması tartışması Starbucks’ın ürünüyle birlikte yeniden alevlendi. Radikal, marketlerde satılan ve ‘karmin’ içeren ürünleri araştırdı. Market rafları bu maddenin katıldığı ürünlerle dolu ve tüketiciler aldıkları ürünlerde böcekten elde edilen renklendirici kullanıldığını bilmiyor.

Yılda yarım kilo!

Hollanda’da Wageningen Üniversitesi’nden Entomoloji Profesörü Marcel Dicke, geçen yıl yaptığı açıklamasında işlenmiş gıda tüketen herkesin bir miktar böcek yediğini de anlatıyor: “Dünyanın herhangi bir yerinde işlenmiş besin maddesi tüketenler zaten böcek yemiş oluyorlar. Bunun miktarı da yılda yaklaşık 500 gram. Domates sosu, fıstık ezmesi ya da ekmek gibi işlenmiş tüm gıdalarda böcek var.” Meyveli süt, yoğurt, bisküvi, dondurma, reçel, soslar, meyve suları, et ürünleri, şekerleme ve sakız gibi yüzlerce ürünün içerisinde yer alan karminin önünde yasal engel yok. Ancak dini açıdan sakıncalı sayılıyorlar. İlahiyatçı Prof. Dr. Faruk Beşer, birçok üründe renklendirici ve tatlandırıcı olarak kullanılan maddenin İslam’a göre doğrudan doğruya haram denilemeyeceğini belirterek “Hanefi kurallarına göre ‘mekruh’ yani hoş olmayan, olmaması gereken. Kullanmak sakıncalıdır” diyor.
Sağlık açısından şüpheli

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ise bu tür maddelere şüpheyle yaklaşılması gerektiğini vurguluyor: “Gıda ürünlerinde kullanılan bu tür çok madde var. Bunların güvenli olduklarından hiç emin değiliz. Çünkü bunlarla ilgili araştırmalar 40-50 yıl öncesine ve o zamanın teknolojisine dayanıyor. Güvenirliği günümüze göre çok düşük olan araştırmalar. Bu nedenle bu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri ciddi şekilde yeniden araştırılmalı. Böceklerden elde edilen ürünler hayvansa araştırılmalı. Gıda ürünlerinde bu tip binlerce madde var. Hepsi için güvenli demek doğru değil. Şüphe edilenden uzak durmak gerek. Karmin yiyecek ve içeceğe sadece renk veriyor. Sağlığa bir faydası yok, kullanımı şüpheli. Bu tür ürünlerin sağlığa zararlı olup olmadığı araştırılmalı.”

Dozu, firmanın iyi niyetine bağlı’

Radikal, ‘karmin’i gıda teknolojisi uzmanlarına sordu. Samim Saner Gıda Güvenirliği Derneği Başkanı “Karmin, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği otoritesinin de onayladığı bir madde. Temel konu şu: Bu maddenin kullanıldığının beyan edilmesi gerekiyor. Firmaların bunu beyan etmemesi sıkıntı. Türk Gıda Kodeksi açısından kullanımının bir sıkıntısı yok. Bütün katkı maddeleri AB tarafından incelemeye alındı. Bunun raporu önümüzdeki yıllarda çıkacak. Şu an itibariyle ‘karmin’le ilgili negatif bir bilgi yok. O çalışma bitince ne olacağını bilmiyoruz. Ama şu an kullanımına izin veriliyor.”
Yrd. Doç. Dr. Filiz Aksu İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Teknolojileri Uzmanı

“Karmin, ülkemizde kullanımına izin verilen bir katkı maddesi . İzin verilen dozlarda kullanılması durumunda sağlığa direkt etkisi yok. Duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlara yol açabiliyor. Ciddi üreticiler doz miktarını belirtiyor ancak doz aşımı olabilir. Bunu bilemiyorsunuz. Firmanın iyi niyetine bağlı. Ürünü daha renkli göstermek için katkı oranını arttırabiliyorlar. Sadece bunun için değil, birçok katkı maddesinde doz aşımı risklere yol açabilir. Ülkemizde karmin maddesinin kilogram düzeyinde 100 miligrama izin veriliyor.”

1 Nisan 2012 Pazar

2012 KPSS Başvuruları 9 Nisan Başlıyor. Form İnternetten




ÖSYM, 7-8 Temmuz tarihlerinde dört oturumda gerçekleştirilecek olan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) için başvuruların 9 Nisan'da başlayacağı ve ÖSYM'nin internet sitesi üzerinden kılavuz ve başvuru formu alınabileceği açıklandı.

Lisans mezunları ile bir linsans programından mezun olabilecek durumda olan öğrencilerin 2012 KPSS'ye girebileceği açıklandı.

ÖSYM, internet adresinden yapılan başvurular dışında kılavuz dağıtımı vesatışı yapılmayacağını da ifade etti.

9-18 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan ve başvuru merkezlerinceyürütülecek olan başvuru formları için ÖSYM'nin internet sitesini ziyaret etmek gerekiyor. Sınava girecek olan okurlarımıza başarılar diliyoruz.